Sıradan Bir Güne Hasret
2012 yılının Şubat ayında, biri bir diğeri iki yaşında olan iki kız kardeşe koruyucu aile olduk. Ardından Mayıs ayında biyolojik erkek kardeşleri dünyaya geldi. Hastaneden taburcu edildiğinden beri o da bizimle. O zamanlar onları evlat edinmeyi aklımızdan bile geçirmiyorduk, zira biyolojik ailelerinin ebeveynlik hakları henüz ellerinden alınmamıştı. Teknik olarak hâlâ başkasının çocukları oldukları için bu düşünceye kendimizi tamamen kapatmıştık.
Fakat yaklaşık bir yıl sonra, ebeveynlik hakları feshedildi. Sistemin işleyişi gereği, evlat edinme yoluna gidip gitmeyeceğimize karar vermek için sadece iki haftamız vardı. Daha önce konuşmaya bile cesaret edemediğiniz bir konuda, iki hafta içinde hayatınızı değiştirecek bir karar vermek... Gerçekten inanılmaz bir baskıydı.
Bu üç kardeşi evlat edinme kararı kolay alınmadı. Üçü de bize hem psikolojik hem de duygusal özel gereksinimlerle gelmişti. En büyüğüne resmi olarak Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) tanısı kondu. İki kız kardeş de bize geldiğinde erkeklere karşı aşırı bir korku duyuyordu. Tam üç ay boyunca onları eşimle bir an bile yalnız bırakamadım. Bütün market alışverişini eşim yapmak zorunda kaldı, bense onlarsız hiçbir yere gidemiyordum. Benim için son derece yalnızlaştırıcı bir dönemdi ve bu durum da beni ciddi bir depresyona sürükledi.
Aklıma bu hayatı benim seçtiğim gerçeği geliyor. Başka bir seçim yapabilirdim ve o zaman her şey çok daha kolay olurdu.
Ama fark ettim ki, eğer biz onları evlat edinmezsek, en büyük kız kardeş hayatının geri kalanı boyunca bağlanma sorunları yaşayacaktı. Onun bunu yaşamasına gönlüm razı olmadı. Bu yüzden eşimle birlikte onları ailemize katmaya karar verdik.
Hayatımız randevular etrafında dönüyor. Üçü de dönem dönem ergoterapiye gitti. En büyük ikisi danışmanlık alıyor, en küçüğümüz için de sevk sürecini başlattık. Ayrıca bir uyku uzmanına ve kulak burun boğaz uzmanına görünüyor. Henüz sadece dört yaşında olduğu için resmi bir tanısı yok ama Duyusal İşlemleme Bozukluğu olduğundan neredeyse eminiz. Sık sık kolumu çekiştirip durur. Etrafa bir şeyler fırlatmaya, kardeşlerine vurmaya ve tekmelemeye başladığında onu zapt etmek zorunda kalıyorum. En büyük ve en küçük olan kulaklarından ameliyat oldu. Alerjiler ve astımdan bahsetmiyorum bile... Daha saysam bitmez.
Bütün bunları idare etmek hiç kolay değil.
Onlara koruyucu aile olmaya başladığımız ilk zamanlar, aynı zamanda büyük oğlumun depresyonda olduğu ve uyuşturucu kullandığı döneme denk gelmişti. Ve benim de onun ne durumda olduğundan hiç haberim yoktu. Sürekli arkadaşlarıyla dışarıdaydı ve evden uzaklaşmak istediği için onu suçlamıyordum. Çoğu zaman ben de evden kaçıp gitmek istiyordum. Yeni küçük kardeşleriyle başa çıkma konusunda epey yol kat etmiş olsa da, hâlâ durumu tam olarak sindirebilmiş değil.
Ortanca kızımız duruma nispeten iyi alıştı. Evin "patron ablası" olarak o da mücadelenin tam ortasına dalıyor. Ama ara sıra bana gelip benimle baş başa kalmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor.
"Normal" bir gün diye bir şey olmadığı için en basit işleri yapmak bile çok zor olabiliyor. Ama eşimle zamanla bazı stratejiler geliştirdik; mesela dışarıdaki işlerimizi "paslaşarak" halletmek ve çocukların kısa bir süre de olsa oyalanabilmesi için marketlerdeki tadım stantlarından faydalanmak gibi.
Eğlenceli anlarda bile herkesi idare etmenin bir yolunu bulmak zorundayız. Mesela karaoke geceleri yaparız ve bir süre sonra bu üç kardeşin en büyüğü öne arkaya sallanmaya başlar. Artık kontrolünü kaybetmeye başladığını anlarım. Biz de yüksek sesli müzikle başa çıkmak zorunda kalmasın diye hemen gürültü önleyici kulaklıklarını getiririz.
Moralimi bozmamaya çalışıyorum. Ama öyle günler oluyor ki, kendi halime acıyorum; sadece tek bir sıradan gün bile yaşayamadığım için yas tutuyorum. Böyle zamanlarda, aklıma bu hayatı benim seçtiğim gerçeği geliyor. Başka bir seçim yapabilirdim ve o zaman her şey çok daha kolay olurdu. Her gün, her an mücadele ederken, bir çocuğunuz diğeri kriz geçiriyor diye kriz geçirirken, aklınızın o "kolay" yola kaymasına engel olmak çok zor.
Şu an ne kadar zor olursa olsun, umudum var. Hepsinde o kadar çok ilerleme gördüm ki. Nasıl "çiçek açtıklarını" gördüm. Eğer hâlâ biyolojik aileleriyle birlikte olsalardı hayatları bugün nasıl olurdu hayal bile edemiyorum. Biliyorum, bunaldığımda, ağladığımda ve normalliğe hasret duyduğumda bile, yaptığımız bu işin bir amacı var.
Belki siz de benzer şeyler yaşıyorsunuzdur. Belki siz de özel gereksinimli bir çocuk ebeveynisiniz ve bu kaosun içinde kaybolmuş hissediyorsunuz. Şunu bilin ki, yalnız değilsiniz. Sizi, bu süreçte sizi dinleyebilecek ve destek olabilecek biriyle konuşmaya davet ediyorum.
Bununla tek başına yüzleşmek zorunda değilsin. Bir mentorla konuşun, bu gizlidir.
Bu sorunlarla yüzleşmek zor olabilir. Kendinize veya başkalarına zarar vermeyi düşünüyorsanız, lütfen bunu okuyun!
Sizinle iletişime geçebilmemiz için lütfen aşağıdaki formu doldurunuz. Belirtilmediği sürece tüm alanlar zorunludur.